10 May 2007




Yol üzerinde gördüğüm bu çiçekler, kış boyunca istemeyerek ama dışarıdan bakıldığında ise, gayet özenle kuruttuğum izlenimini veren sardunyalarımı hatırlattı. Saptım çiçekçiye, maksat sardunya almak gibi gözükse de, aslında küpe çiçeğine rastlamak tek arzu o an.


Çiçekler arasında dolaşırken, uzaktan gelen malum koku ve merak kendisine çekti beni. İnşallah kuzular vardır, umarım izin verirler de severim diye niyetlenip, çiçekçiden biraz uzak bu yem ambarlarına yöneldim.



Yok, ne koyun ne kuzu. Kokudan da mı anlamadın kızım dedim kendime. Kuzudan elde edilen gübre bu kadar uzaktan böyle mi kokar. Koku mevzu bahisken, yanlış anlaşılmasın, bu kokuları severim ben, severim derken rahatsız olmam yani, midem falan kalkmaz, hatta ortamda piknik bile yapabilirim. Neyse, inekler aklıma penguenleri getirdi, hani kışın yumurtaları saklarken, bir yandan da birbirlerine sokulurlar. Bunlar da aynı. İç içeler, sıkış tepiş. Açılın az, hava zaten sıcak, etraf da geniş, niye dipdibe girdiniz diye konuşuyorum onlarla.

Aralarından biri beni farketti, yaklaşmaya başladı. Ben de ilerliyorum emin emin. Sonra kulağındaki kağıdı farkettim, güneş var, okuyamıyorum.

Hah tamam, Sara'ymış senin adın. Arkadan biri daha yaklaşıyor. Dokunmak istiyorum tam alnına, yok yapamadım.



Ben dokunup sevemedim ama yakından sesli sesli sevdim Sara'yı. O da beni kokladı, burnu kuruydu, niye kuruydu ki, ıslak olmalı sanki, öyle demezler mi? Köpekler için mi geçerli yoksa sadece bu?
Bakıcıları ile konuştum, mısırla arpa yiyorlarmış, çok süt veriyorlarmış, almak istersem taze süt her gün varmış, bir arkadaki bahçeyi görmüş müyüm, orda tavuk, hindi, geyik, kuzu varmış.


Topu topu iki kuzu vardı. Ne kadar seslensem de dönüp bakmadılar, her tondan mee dedim halbuki, aslında daha çok keçi bağırması gibiydi, belki de ondan pas vermediler.


Bizon bile varmış, artık nesinden yararlanıyorlar bilmiyorum. En çok burada zaman harcadım, dönmedi yüzünü bana bir türlü, çok alındım. Gidemiyorum da diğer yöne, tek cephe burası görebilmek için. Şu tahta direk varya tam ortada duran, bizon efendi gövdesini ona sürtüne sürtüne nasıl inceltmiş şaşırdım. Direkte yapışık tüyler var. Bizonun tüyleri de yoluk yoluk, çok perişandı. Yüzünü ancak bu kadarcık gösterdi, buna da razı oldum.


Süt ve köy yumurtası elde, gözlerim yan komşunun bu upuzun çiçeklerinde, gün tamamlandı.
Sardunya alım ve ekim işi artık başka güne kaldı.

16 comments:

Timur said...

"inekler aklıma penguenleri getirdi, hani kışın yumurtaları saklarken, bir yandan da birbirlerine sokulurlar. Bunlar da aynı. İç içeler, sıkış tepiş"
Burası harikaydı :))
kızmayın lütfen , gerçekten iyiydi :)

timur

[ fiкяiмiи iиcє güℓü ] said...

çiçekler çok güzel gerçekten..:) kuzu sevmek istersen, bizim köye gel.. beyaz beyaz, kıvır kıvır kuzular. yayılırlar böyle yemyeşil çayıra.. ben de onları mıncık mıncık severim.:) bir de bu ineklerin yavruları var ya.. daha yeni doğanlar.. çok sevimli oluyorlar onlar da..:)

Berceste said...

Yan komşunun laleleri geçmemiş duruyorlar hala demek!
Benim sardunyalar da aynen seninkilerin akıbetine uğradılar :( Çooook üzülmüştüm. Yandaki komşu çiti onarmadığı için özür olarak bana sardunya aldı, hediye! Çiti de hala onarmadı! Eşim rüşvetini aldın diye takılıyor :P Köpek ve burun dedin ya, dün nakış kursunu evlerde yapmaya başladık, gittiğim evin köpeği varmış, ben elleyemedikçe o kendini sevdirmeye çalıştı. En son pantalonumu yaladı! Yıkanacaklar arasında şimdi!

Anonymous said...

Çiçeklere bayıldım; annem de çok sever :) Bizon tahtaya niye vuruyormuş ya çok şaşırdım, çok üzüldüm acımıyor mu acaba? :(
Çok güzelmiş günün Sanem'ciğim; ben çok severim böyle yerleri ve o kokuyu..

MorKoyun said...

Bizonun pas vermemesi isabet olmus, en basarili cit atlayicilarindanmis kendisi ve saatte 60 km hiz yapabiliyormus (kaynak viki):)
Penguenlere gecisine ben de cok guldum, mantik boyle bir sey olsa gerek:))

Anonymous said...

Sardunyalari bende cok severim. Cok hos bir gun gecirmissin. Sut ve yumurtalarida almissin taze taze oh oh afiyet seker olsun canim.

Sanem said...

Timur, hoşgeldin, bu ay hem Happy Feet hem de iki belgesel devirince, baktığım herşeyde onlar var, elimde olsa danslarını da yaparım.

Incegül'cüm, ben kuzuların süt kokmasını seviyorum, titrek titrek olurlar bir de. Sizin köy neresi,yakın mıdır bize.

Berceste, bu laleler inanılmaz, her yerde uzadılar, çalıların bile boyunu geçer haldeler. Benden de köpekler kaçar, artık sevme, yorma bizi dercesine. Fazla tüylü olanları sevmiyorum ama, nubuk gibi olmalı. Neyse, sardunyalar kışın da kalır demişlerdi bana, bu tecrübeden sonra şimdi geçiştirip duruyorum aslında ekme işini ;(

Bilun, programsız olunca günlerim, farkettim ki daha güzel geçiyor. Burada da yapılacak çok şey yok işte, börtü böcek, kendimizi doğaya veriyoruz.

Morkoyuncan, bunun bırak atmalayı, yüzünü çevirmeye bile mecali yoktu, üzerinde yaşayan canlı bile vardır, o kadar sabitti. Sen happy feet'i seyrettin mi?

Sanem said...

Ah yorumlara cevap yazarken, sen de yorum ekliyormuşsun meğer Sevilay ;) Sardunyalar en bakım gerektirmeyen, yoldukça gerisin geri yenilenen bir çiçek, bu sene artık daha uzun ömürlü olsunlar diye istiyorum, dikip görecez bakalım. Sevgiler ;)

Ayçiçeği said...

Güzel bir gün geçirmişsin Sanem'cğm :) Sardunyaları artık birdahaki sefere alırsın inşallah.
Ben de bu yaz ilk defa sardunyalar aldım balkonuma. Havadan mıdır nedir, bir coştular ki anlatamam. Çok güzel çiçekler..

MorKoyun said...

Cizgi filmleri hic kacirmam ben, bilmem tipimden belli mi:)

NuR said...

Ayy çok yaşa sen, hem okudum hem güldüm. Sende bencileyin otla, kuşla böcekle muhabbeti koyulaştıranlardansın. Öfff zor oldu bunu yazmak:))) Küpe çiçeğine bayılırım. Rahmetli babacığım her sene, mevsiminde bir saksı ile gelirdi...şimdi nerdeee o küpeler
Sardunyayıda nasıl becerip kuruttun şaştım yaw....Yeni çiçeklerinin alınış öyküsünü de beklerim.
Sevgiyle kal

Sanem said...

Ayçiçeği, öyledir onlar, her tarafı şenlendirirler, aman kışın da sula arada, benim gibi kurutma ki, baharda gene çıksınlar.

Morkoyuncan ;) Valla o açmalar da senin eserin olduğuna göre, artık şapka çıkarıyorum. Tarifini bekliyoruz efendim.

Şennur'cum, küpelinin mevsimi ne zaman ki? Keşke bulsam, çok severim. Sardunyalarımı nasıl kuruttuğumu hiç sorma, ama yenilerini ekerken, kuruları tarihe geçiricem burda.

Deniz said...

Öyle güzel anlatmışsın ki, yürüyen, dolaşan, fotoğrafları çenken sanki benmişim gibi oldum. Kuzular ayıp etmişler, kıymete bindiler tabi iki tane olunca :) Köy yumurtası gerçekten öyle koktu mu? Hani doğal doğal? Afiyet olsun bu arada.

Admin said...

Merhaba Sekercik,
evet yazin cok hostu zevkle okudum. Canim kupe cicegi yakinda cikar, iki gun once bende cikip dolastim, ama sadece lale, sumbul ve adinin turkcesini bilmedigim bazi ciceklerle dondum. biraz buyusunlerde paylasiriz.Cok optum, sevgiler...

Sndrfknella said...

Küçükken kitaplardan gördüğüm bir ineğin canlısını görünce tutturmuştum yanına gidelim diye. O zamanlardan belliymiş bendeki Elmira (ya da Elmyra) potansiyeli. İlla sıkıştırıcam her türlü "tüylü dört ayaklı"yı. Maceranın sonu baştan belli... Kafamda canlandırdığımdan çoooook daha büyük olan inekcik biz yanına gidince en yüksek perdeden bir "MÖÖÖÖÖ" çekti ki... ödüm patladı ben de salya sümük avaz avaz başladım ağlamaya. O zavallıcık da benden korkmuştur herhalde :))) Uzun lafın kısası, dokunamadığım için hiç koca burunlarına inekciklerin ıslak mı yoksa kuru mu olması gerektiğini ;)

Sevgiler :))

Pınarın Kulubesi said...

Ne güzel böyle bir gezi, plansız programsız olması da apayrı güzel.
İneğin neden burnu ıslak değil benim de kafam takıldı:) Bizim köydeki ineklerin hep ıslak olurdu. Geçenlerde taze süt getirdi memleketlerinden Kayınvalide, çok ilginç geldi tadı, yıllar yıllar olmuş taze süt içmeyeli.
sevgiler