28 April 2007

Burdayım

Asma kilidi kapağında sarkan bir dolabın içine saklandığım günü hiç unutmam. Saklambaç oynanıyor aklımız sıra ve koskoca okulda kala kala sanki bir o dolap kalmış gibi içine giriveriyorum. O sırada oraya girdiğimi gören E. ise kitliyor üzerimden. Kilidin anahtarı yok, herkes zaten çoktan terketmiş yatakhaneyi, kala kala biz kalmışız, hazırlık sınıfının yatılı tipleri. Neyse, dolap kilitli, içinde ben, ses soluk yok, oldum olası ciyaklamasını bilemedim zaten, korkunca susanlardan ve bilakis sinirden gülenlerden oldum hep. Emel belletmene koşar, Sanem içerde kaldı, çıkarın diye. Belletmen Nilgün hanım, artık yakıştıramadığından mı yoksa artık bu tip şeylere pabuç bırakmadığından mı bilinmez, nasıl soktuysanız, öyle çıkarın diyerek hem beni madde konumuna sokmuş, hem de bu tavrı yüzünden uzun yıllar göz temasını benden kaçırmak zorunda kalmıştır. Sonunda marangozcu Teyfik amca aranmaya karar verilir ve kendisi az bir zaman sonra elinde gerekli aletlerle ve dolabın içinden bile tahmin ettiğim siniriyle gelir, kiliti keser ve ben çıkarım. Alkış, kıyamet kopar, ben Emel'e uzanırken, hala sobelemeye çalışan kızın sesi duyulur, sobe sobee, Sanem ebe sensin, sensiin. Şimdiki kelime haznesi yok o zaman tabii... Konu sakince kapanır, yıllar sonra bile konu edilmez, ta ki ben şimdi sobelenmemi bahane edip, edene kadar...

Fikriminincegülü ve Sndrfknella sobelemişler beni, ilk önce zaman aşımına uğrar, çaktırmıyım dedim ama ikinciden sonra artık kaçacak yer aramadım.

Evet sorular neydi ,

1. Daha önce yaşadığınız üç şehir:

Bodrum- sayılır mı, ilçe kendisi daha ama.. Buraya gelmeden önce yaşadığım, çalıştığım, fazla yapılaşmasına dayanamadığım, her gelen turistin eline Ermeni soykırımı yalandır afişlerini dağıtan kaymakamını çok sevdiğim, kışı güzel, yazı fazla dağınık yer. Bir de buraya yakın Milas da var aslında, kısaca Mugla özetle.

Ankara- Dil Tarih fakultesi yılları.. hem iş hem okul telaşı, ilk tantuni tattığım yer, her daim taze balık bulabileceğiniz denize uzak yer.

İzmir- Ortaokul, lise yılları, her zaman en sevdiğim il olarak hiç değişmezim.

2. Tatil için gittiğiniz, gördüğünüz ve önerdiğiniz üç yer:

Kaş, Alanya görülmeye değerdir, herşeyi hazır bir tatil isteyenlere öneririm. Antalya da güzeldir ama çok fazla şehirdir, bana göre fazla tatil havasını barindirmaz.

Fethiye'ye kesinlikle gidilmeli, Kaya Köyü gezilmeli, Ölüdeniz'e girilmeli, her zaman tatil denilince benim icin bir numaradir.. Hazır Fethiye'deyken Göcek'e de uğranmalı, e oraya yakın Marmaris de çok güzel. Dönüşte kış için bal alabilirsiniz, çam balı bir de içiboşu güzeldir.


Sonra Kapadokyayı da öneririm, içerdeki restorantları işi biraz abartmışlar, yol kenarında birşeyler yiyin de gidin derim . Sonra İzmir Selçuk'a yolunuz düşerse, Şirince'ye gidin. O güzel köyü gezin, şaraplarından tadın, tüm köy halkı şarap işinde neredeyse, meyveliler de fena olmuyor. Mimarisi de çok güzel, evler restorant şekline dönmüş kendi çapında, bahçesinde oturup, yemeğinizi yiyebilirsiniz, bol otlu gözleme mesela.

3.Yaşamak istediğiniz veya görmek istediğiniz üç yer:

Karadeniz'de Bolu, Tokat, Amasya'yı görmüşlüğüm var ama ben asıl Sinop'u ve en çok da Artvin'i görmek isterim.

Mardin, Diyarbakır, Urfa görmek istediğim diğer yerlerin arasında.

Bazen böyle çok bunaldığımda Unicefe kayıt olup, artık nereye gönderirlerse dediğim oluyor, Kenya mesela.

4. Şu anki mesleğiniz nedir?

Watashi wa nihongoga hanasu kotoga dekiru to, kanjide kaku kotomo dekimasu. Minasan watashino jimenni irasshaimase.
Japonca okudum zamaninda, bir de bunun yanında burada CphT olup, bu gidişle de eylülde tekrar okula devam edeceğim desem, otur artık evinin kadını ol derler değil mi?

5. Dünyaya yeniden gelseydiniz, hangi mesleği yapmak isterdiniz?

Bir daha gelmemenin yollarını arardım, her seferinde, insanın kendinde bir huyu düzeltmesi zor olur sanki. Tamam cevap veriyorum, gazeteci olmak isterdim.

6. Kesinlikle yapmam dediğiniz meslek?

Cerrah olamam kesin, kasap da aynen.

7. Yaşam felsefemi oluşturan sözlerden biri:

Ben keşke kelimesini hiç ama hiç sevmiyorum, olan ve ölenin önüne geçilmiyor işte. Bir de şey var, hani dağ dağa küsmüş, haberi yok olayı. Hiç bir zaman kendimi önce ifade edip, belirtmeden ne tavır alırım, ne kapris yaparım ne de küserim. Zaten gerek de kalmiyor sonrasında. Yapanı da anlamam, gülerim.

8. Bir kitaptan alınma çok sevdiğiniz bölüm, paragraf ya da kısım:

Hatırlamam mümkün değil, her kitapta çıkar bir bölüm beni okurken durduran. Ama şimdilerde okuduğum bir kitaptan bölüm mü dersiniz, kısım mı bilemem ama bir resim ekliyorum. Buyrun..


İnsanlarda küçük bebeklerin doğduktan sonra belirli bir süre değdikleri her şeyi, örneğin bir parmağı çok güçlü olarak kavramaları ve bebeklerin bu hareketinin çok güçlü olması ağaçlarda yaşamanın bir kalıtıntısı olarak düşünülmektedir....... bu kavrama alet kullanma yeteneğimizi güçlendirmiş ve evrimde büyük bir sıçramanın yapılmasını sağlamıştır. Insan beyninin korteksinde oransal olarak en büyük kısım, bu nedenle baş parmağa bağlı sinirlere ayrılmıştır.
KALITIM VE EVRIM kitabından... ( Prof. Dr. Ali Yücesoy)

9. Çok sevdiğiniz bir şiirin bir parçası:


İtiraf ediyorum çok şiirle aram olmadı hiç, herkes tarafından az çok bilinen klasiklerden öteye gidemedim. Yanımda bulunan tek şiir kitabından, en sevdiğim şiirin bir kısmı şu :

Dünyada kiracı gibi değil,
Yazlığına gelmiş gibi de değil,
Yaşa dünyada babanın eviymiş gibi...
Tohuma, toprağa, denize inan,
insana hepsinden önce.
Bulutu, makineyi, kitabı sev,
insanı hepsinden önce.
Kuruyan dalın, sönen yıldızın, sakat hayvanın duy kederini,
ama hepsinden önce de insanın.
N.H.Ran

Yemek tarifsiz bir sobe oldu bu, kurallardan biri de yemek tarifi eklemekti. Ama ben ne yaptım, nerede ne yenilir belirttim, idare edin.

21 comments:

[ fiкяiмiи iиcє güℓü ] said...

dolapta kalman kötü olmuş.. ben de asansörde kalmıştım, hem de doğum yaptığım günün gecesi, hastanede.. ne korkunç birşeydir.:( neredeyse kurt olacaktın, son anda yazmışsın cevapları.. teşekkürler canım.:)

Admin said...

Canim yazin cok guzeldi, zevkle okudum eline saglik,sevgilerimle...

Anonymous said...

Bugünlerde çok konuşuyorum ama kısa bir teşekkürü de eklemem lazım. Nazım Hikmet Ran'ın ismini tam olarak yazdığınız için teşekkür ederim. Elbette Şair'e ilk ismiyle hitap edilebilir. Yalnız, bu isim, sigaralı ve sol cahili ortamlarda "Nazım'ın da dediği gibi" denilerek ziyadesiyle kullanıldığından, benim için anlamını yitirmiştir. Bu komik kaygının sonucu olarak, Şair'in saygınlığını korumak için, alıntı yaptığımda hep tam ismini kullanıyorum.

Böyleyken böyle.

Blog Ukalası - Aşağı Troy Dükü

Berceste said...

Sen ebe oldun olmasına da Emel'e ne oldu, ben onu merak ediyorum. Aklı başına geldi mi? Getirildi mi :P
Soluksuz okuduğum, Japonca ne yazdığını da merak ettiğim bir yazı oldu. Beynine sağlık!

NuR said...

Canım, güzel sobeymiş, zevkle okudum. Birbirimizi daha iyi tanımamızı sağlıyor. Emel de az değilmiş haaa

NAZLICA said...

Sanemciğim; Dolap içerisinde kilitli kalmak ileride sorunlar yaratabilirdi, olmaması sevindirici. Sanal sobe sayesinde bu anektodunu da öğrenmiş olduk. Gezilecek yerler rehberinde yazdığın Şirince köyü gerçekten görülmeye değer. Eskiden Rumların yerleşim yeri olduğundan güne kadar gelebilen evleri,şarapları ve şeftalisi çok ünlü. Amasrayı gördünmü bilmiyorum ama görülecek yerlerin arasına eklemeni isterim.Benim favorim.Yazdıklarını zevkle okudum, teşekkürler.Sevgiyle kal canım.

mrl's page said...

Neyseki okulda seni oradan kurtaracak marangoz varmış,travma yaşamamışsın..
Kayaköy çok güzeldi, bencede herkes görmeli, Ölüdeniz' de yüzmeli...
Şirinceye gitmeyi çok istiyorum birde Kapadokya'ya...Ne zaman olur bilmiyorum ama inşallah...
Japonca olayın çok iyi, nasıl başa çıkıyorsun :)Öğrencilik kulağa öyle hoş geliyorki şimdi, okulun bitmesi için sanki gün sayan ben değildim :)

Bu soruları bende cevaplayacağım yakında, b5'ta beni sobeledi :)
sevgiler
~mrl~

Anonymous said...

Selam canim,
Kapali bir yerde kalmayi ben hic sevmem. Okurken bile sanki senin yasadiklarini ben yasamisim gibi hissetim.Tatil yerlerine gelince biz de bu sene kismet olursa Alanya ve Fetiye'ye gitmeyi dusunuyoruz. Tavsiyelerini dikkate alacagim canim.Japoncan yakiyor bu arada...
Muhabbet hislerimle...

Sanem said...

Fikriminincegülü, dolap üstelik asker dolaplarından, uzun ince ;) Senin daha kötü olmuş, çok bekledin mi orada öyle?

Hatice, teşekkür ederim, fazla uzun olduğunun farkındayım, kaptırdım kendimi ;)

Blog jandarması, bazı yarışmalarda sorarlar Nazım Hikmet'in soyadı nedir diye, işin açıkcası ona bile şaşırırım. Ben teşekkür ederim yorumlarınız için.

Sanem said...

Berceste hoşgeldin ;) Emel aynı kaldı, ben fazla kinci olmadım, konuyu sessizce kapadık. Japonca orada diyor ki, ben japonca konusuyor,yazıyorum. Benim dunyama hoşgeldiniz gibi işte sırf örnek olsun diye yazdığım iki cümle. Teşekkür ederim Berceste...

Şennur, dediğin gibi hem birbirimizi daha iyi tanıyoruz, hem de saklımız gizlimiz kalmıyor ;)

Nazlı, şeftalisinden bahsetmeyi unutmuşum, hatırlattığın için teşekkür ederim. Dolabın hava delikleri vardı allahtan ;)

Sanem said...

Mrl, okul tam teşekküllüydü, marangoz ama iyi düşünülmüş, sırf kıralan sıraları değil, benim gibiler için de lazımmış meğer. Ölüdeniz dünyada neredeyse en üst sıralarda, Muğla öyle bir şehir ki, hem Ege'de hem Akdeniz'de illeri var, ve ben çok şanslıyım ki orada yaşadım. Denizin içine uzanan ağaçlar gerçekten görülmeye değer Ölüdeniz'de. Japonca ile nasıl başettim bir ben bilirim, o zamanlar TR'de sadece Ankara'da vardı bu bölüm ve çok yüksekti puanı, ilk 100'e girmiştim OSYM dil sınavında ama bölümde en düşük puanla giren gene bendim ;)

Sevilay'cım, kesinlikle gidin, zaten ben sana gitmeden detay veririm ;) Kitapta aslında sırf muhabbet hislerimle cümlesi yok, yazar sevgilisine yazdığı mektupları her seferinde başka cümlelerle de bitiriyor, mesela; ayrılık hislerimle, kıskançlık duygularımla, sarılma arzularımla, gibi. İçinde en güzeli buydu, muhabbet hislerimle, hem eskiden bayağ kullanırmış, hem buradaki muhabbetin anlamı Sevgi demek. Sevgi hislerimle canım ;)
Not: Yazarken neyse de asıl konuşurken gör, yakıyor muyum yoksa komedi miyim ;)

Ayçiçeği said...

Dolapta kalman hoş olmamış. Fakat asıl hoş olmayan o öğretmenin tavrıymış. E tabii yüzü tutmamıştır sonradan bakmaya.

Bebek ile ilgili alıntı çok ilginç. Ben de bebeklerin doğar doğmaz, eğer hiç kucağa alınmazlar, dokunulmazlarsa, ağlayarak kendilerini ittire ittire ve anne sütünün kokusunu duyarak taa göğüse kadar ulaşabildiklerini okudum.

Aybike Ceylan said...

Sanem'cigim,
Ne hos yazmissin, zevkle ve keyifle okudum. Iyi haftalar dileyip, sevgilerimi gonderiyorum.

MorKoyun said...

Tatli tatli yazmissin ama bir kac seferdir dikkatimi cekiyor, kimse kasap olmak istemiyor:)
Ne istiyorsunuz kasaplardan anlamadim ki:) Oysaki ben et dogramayi da, ince ince sinirleri ayirmayi, yaglarindan arindirmayi, filetoluk cikarmayi da cok severim. Sakin pamuk gibi olur insan islem sonrasi, hazirladigi et gibi:) Mahalle kasaplari (geneli 'kardesler' olur) da sirf bu yuzden hos sohbet, guleryuzlu cig koftelik et gibi olmazlar mi?
Hangi meslekte 'Abla dolmalik vereyim mi?'den samimi cumle kurulabilir sorarim:)

Sanem said...

Aybike'cim ben de sevgiler, selamlar buralardan oraya, seni sobelemeyi düşünmüştüm ama baktım çoktan sobelenmişsin ve hatta neredeyse bir ben kalmışım yazmayan ;)

Morkoyun, sen çok yaşa e mi, hala gülüyorum, o zaman sen kurban bayramında en aranılan insanlardansın ev ahalisinde, kavurmalık çıkar, haşlamalıkları ayır, mumbarlık bağırsak ayarla işleri. Yazıların gibi yorumların da neşe veriyor vesselam. O kardeşler kasabındaki süsler güzel olur bir de, örme karpuz, renkli takvim yaprakları, renk renk ışıklar falan, etle alakasız herşey. Ya şimdi bunları yazarken kokoreç çekti canım, bağırsak falan dedim ya. Off..

Sanem said...

Ayçiçeği, bak ben de bunu duymamıştım, çok enteresan. Denenmesi pek zor bir şey sanki, insanın o sahneye yüreği dayanmaz, bir de göğüsün ortada durması lazım sanırım, yoksa nerden bulsun. Merak ettim aslında, bulup ben de okusam. O öğretmen dort yıl kaldı zaten, fazla vurdumduymaz halleri ile dikkat çekip, kendisini mumla aratan başka birine görevi emanet etmiştir.

Anonymous said...

Seni gitgide tanımak çok güzel.. :)

Ferhanca said...

Harikasın Sanem , 2 nolu cevap kalp kalbe karşı aynı yerler .,gelince beraber gezelim..

B5 said...

Nanto osshaimashitaka?
Yukkuri hanashite kudasai. Watashi wa Nihongo ga amari jouzu jyanai desu.

Saka saka.. Az bile yok bende...
Bu ara pek bir dinledim bilimkurgu ugruna, insanin kulagi fena alisiyor bir sure sonra..

Unicef´e kayit! Harikasin. :) Kayitla istedigin yere gonderemiyorlar-di. 2000 euro falandan basliyordu maas da universite ogrenimli isen sanirim :).. Ama kalacagin yer tam yokluk olabiliyor.

Sectigin kitapta yazan bilgi ise gercekten cok ilginc.Birsey daha ögrendim sayende. Bilim ve Teknik kitaplari gibi. ;)

Icibos nedir onu anlamadim ama. Bal cesidi mi?
Sevgiler,

Sanem said...

Teşekkürler sevgili Bilun, seni de tanımak çok güzel inan.

Ferhan, gezeriz belli mi olur, hem belki sen buraya geldiğinde burda da gezeriz.

B5, az maz bu cümleler bile yeter ;) Unicef olsunda nereye gönderirlerse razıyım ben ;), 2000 de iyi, hem napcam ki parayı. Meltem'i bu yüzden hep takdir ediyor, keyifle okuyorum, sen de bilirsin.

İçiboş, beze aslında. Beze de deniliyor, yumurta akından yapılır hani. Bembeyaz olur, ağzında dağılır. Marmaris'te güzel yaparlar bildiğim.

Anonymous said...

Ayıptır sorması "CphT" nedir ki?